Açıklama
Amerikalı tenisçi Mardy Fish, ülkesinin bu spordaki başarısını sürdürmesi için üzerinde baskı hissedince tüm hayatını değiştiren ruhsal sorunlarla karşı karşıya kalır.
Mardy Fish’in tenis kariyerinin öyküsü, meşhur Saddlebrook Akademisinde antrenman yaptığı gençlik günleriyle başlar. Ardından, dostu Andy Roddick ile aralarındaki yakın ilişki ve daimi rekabetin yanı sıra 80’ler ve 90’ların Amerikalı tenis efsaneleri olan selefleri John McEnroe, Pete Sampras ve Andre Agassi’ninki gibi büyük başarılara imza atmakta zorlanmasıyla devam eder. 2010 yılında Fish, formunun zirvesine ulaşarak ATP Dünya Turu’nda hafife alınamayacak bir isme dönüşür ve 2011 Dünya Turu Finalleri’nde Amerikalı bir numaralı seri başı tenisçi olarak zirveye yükselir. Bundan kısa süre sonra ise kaygı bozukluğu sorunu baş gösterir. Fish, 2012 ABD Açık Tenis Turnuvası’nın çeyrek finallerinde Roger Federer’in karşısına çıktığında üzerindeki psikolojik baskıyla baş etmeye çalışmaktadır. Ancak kaygıları ve bunalımı giderek artarak nihayetinde kontrolden çıkar ve her şeyin sona ermesine neden olur. Fish maçtan çekilir ve bir süre sonra ciddi kaygı bozukluğu tanısı alır. Amerika’nın bir numaralı erkek tenisçisi olan Fish, herkesi şoke eden bir kararla tenisi bırakır ve sonraki birkaç yıl boyunca gözlerden uzak bir hayat sürer, hatta kimi zaman aylarca evinden çıkmaz. Profesyonel yardım almasının ardından travmasıyla baş etmeyi öğrenir ve toplumun kaygı bozukluğuyla ilgili algısını değiştirmek için mücadelesinin öyküsünü insanlarla paylaşır. Böylece ruh sağılığı sorunları yaşayan diğer sporculara örnek olmayı amaçlar. Bu yaşananların ardından ABD Davis Kupası’nın antrenörlüğünü üstlenen ve bu görevini hâlâ sürdüren Fish, muzdarip olduğu kaygı bozukluğu sorununu “her gün girdiği ancak hep galip geldiği bir savaş” olarak tanımlıyor.